The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
Tom asked Mary to sit down for a while.
- Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
More than half the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
He sat in the front so as to be able to hear.
- İşitebilmek için önde oturdu.
He sat on the bench and crossed his legs.
- Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.