Tom saw a girl sitting all alone, so he went over to talk to her.
- Tom yapayalnız oturan bir kız gördü, bu yüzden onunla konuşmaya gitti.
Who is the man sitting at the other end of the table?
- Masanın diğer ucunda oturan adam kim?
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
The city of Yefren in Libya has 30,000 inhabitants.
- Libya'daki Yefren şehrinin 30.000 oturanı var.
The residents were curious about other people's business.
- Oturanlar başkalarının işleri hakkında meraklılardı.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
We were unsure what kind of person Tom would be and whether he would like to live in the same house as us.
- Tom'un ne tür bir insan olacağından ve bizim gibi aynı evde oturmayı isteyip istemeyeceğinden emin değildik.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
More than half the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
He sat on the bench and crossed his legs.
- Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.