I just made Tom partner.
- Sadece Tom'la ortak oldum.
The two men were business partners.
- İki adam iş ortaklarıydı.
The two premiers had nothing in common.
- İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
We have a mutual friend.
- Ortak bir arkadaşımız var.
Forget it. He is our mutual friend, after all.
- Unut gitsin. Sonuçta o bizim ortak arkadaşımız.
They made a joint decision to divorce.
- Boşanmak için ortak bir karar aldılar.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.
What is a covalent bond?
- Ortak değerlikli bağ nedir?
The stockholders are making money hand over fist.
- Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.
The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms.
- Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.
Tom and I have nothing in common.
- Tom ve benim ortak yanımız yok.
Though they're twins, they don't have many interests in common.
- Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.
The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
Dan lied to his associates.
- Dan, ortaklarına yalan söyledi.
The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
- Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
I wanted to participate.
- Ortak olmak istiyordum.
Tom and Mary have several mutual friends.
- Tom ve Mary'nin birkaç ortak arkadaşı var.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
He's trying to appeal to the least common denominator.
- O en küçük ortak paydaya itiraz etmeye çalışıyor.