Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.
- The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta.
Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
- This sentence has only one language.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
- The question can only be interpreted a single way.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
Sadece tek ağzım ama iki kulağım var.
- I only have one mouth, but I have two ears.
Tom birkaç dili akıcı olarak konuşur fakat onun işi gereği, o sadece kendi ana diline çeviri yapar.
- Tom speaks several languages fluently, but for his job, he only translates into his native language.
Tom'un ve sadece Tom'un onu yapabileceğini düşünüyorum. Fakat bazı insanlar onu Mary'nin de yapabileceğini düşünüyorlar.
- I think that Tom and only Tom can do it. However, some people think that Mary could do it, too.
The only cars on the street were parked.
my heart is hers, and hers only.
I would enjoy running, only I have this broken leg.
he left only moments ago.
The only people in the stadium were the fans: no players, coaches, or officials.
... improve the wellbeing, not only of yourself—important as that may be—but of people around you ...