Senin burnunun üstünde krem var.
- You have cream on the top of your nose.
Kahvemi üstünde bol köpüklü severim.
- I like my coffee with lots of foam on the top.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Tom silahını buzdolabının üstündeki kurabiye kavanozuna sakladı.
- Tom hid the gun in the cookie jar on top of the refrigerator.
Tepenin üstünde bir mahzen kazıldı ve onlar evi yavaşça yoldan tepeye taşıdılar.
- A cellar was dug on top of the hill and they slowly moved the house from the road to the hill.
Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
- The air on top of the mountain was very thin.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.