Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
- This sentence has only one language.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- Walking from the station to the house takes only five minutes.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.
- It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Bir tek ben mi partiye gideceğim?
- Will I be the only one going to the party?
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
Tom'un ve sadece Tom'un onu yapabileceğini düşünüyorum. Fakat bazı insanlar onu Mary'nin de yapabileceğini düşünüyorlar.
- I think that Tom and only Tom can do it. However, some people think that Mary could do it, too.
Tom birkaç dili akıcı olarak konuşur fakat onun işi gereği, o sadece kendi ana diline çeviri yapar.
- Tom speaks several languages fluently, but for his job, he only translates into his native language.
The only cars on the street were parked.
my heart is hers, and hers only.
I would enjoy running, only I have this broken leg.
he left only moments ago.
The only people in the stadium were the fans: no players, coaches, or officials.