This is the chance of a lifetime.
- Bu bir ömür boyu şanstır.
The man was given a life sentence.
- Adama ömür boyu hapis cezası verildi.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her.
- O kadın beni ömür boyu ben olduğum için sevecekse ben onunla evlenirim.
Usually, seagulls make long-lasting couples.
- Deniz martıları genellikle uzun ömürlü çiftler oluştururlar.
He won't live a long life.
- O, uzun ömürlü olmayacak.