There is a possibility that we won't have to shut down the factory.
- Fabrikayı kapatmak zorunda olmayacağımıza dair bir olasılık var.
There's a possibility that the man was murdered.
- Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.
In all probability, we'll arrive before them.
- Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.
Tomorrow there's a high probability it will rain.
- Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
The odds are in Tom's favor.
- Bu olasılık Tom'un lehinde.
This book sees the protagonist conquer insurmountable odds and save the day.
- Bu kitap kahramanın aşılmaz olasılıkları fethettiğini görür ve günü kurtarır.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
There's a good chance that he'll come.
- Büyük olasılıkla gelecek.
There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.
- Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı bir dönem daha görev yapacak.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.
Tom was probably right.
- Tom büyük olasılıkla haklıydı.
Tom is probably lost.
- Tom büyük olasılıkla kayboldu.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
Germany faced possible starvation.
- Almanya olası bir açlıkla yüz yüze kaldı.
It is possible that he has had an accident.
- Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
- Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
I've considered all of those possibilities.
- Tüm bu olasılıkları düşündüm.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
Traffic accidents are likely to occur on rainy days.
- Trafik kazalarının yağışlı günlerde meydana gelmesi olasıdır.
I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
- Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.