Hoş olmayan bir şey olacağını biliyorsan, örneğin dişçiye gideceğini, ya da Fransa'ya, öyleyse bu iyi değil.
- If you know that something unpleasant will happen, that you will go to the dentist for example, or to France, then that is not good.
Hastanedeki hoş olmayan deneyimlerini telafi etmek için Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
- To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
O bu tür görüşü nahoş bulur.
- He finds this kind of opinion unpleasant.
Bayan Jones çoğunlukla telefonda kocasının sekreterine karşı tatsız davranır.
- Mrs. Jones is often unpleasant to her husband's secretary over the phone.
Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.
- To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
Kız kardeşinle çok antipatik olma, Tom.
- Don't be so unpleasant with your sister, Tom.