noktasından

listen to the pronunciation of noktasından
Турецкий язык - Английский Язык
(Bilgisayar) from

My car isn't fancy, but it gets me from point A to point B. - Arabam lüks değil ama beni A noktasından B noktasına götürüyor.

With the separation, exclusion or differentiation of

He knows right from wrong.

Stephen Kent <kent@bbn com>
Tom Leinster <T Leinster@dpmms cam ac uk>
Stephen Paul King <stephenk1@home com>
If you return from a place or an activity, you return after being in that place or doing that activity. a group of men travelling home from a darts match
Lothar Klein <lothar klein@lksoft com>
Gerd Mueller <gerd@smb-tec com>
"Steve Kromer" <skromer@enron com>
"Eric S Johansson" <esj@harvee billerica ma us>
"Language Teacher, Inc " <mydictionary@msn com>
Kent Crispin <kent@songbird com>
Thomas Henlich <thenlich@Rcs1 urz tu-dresden de>
{e} starting in, beginning at, originating in (indicates a source); by; since; due to, caused by
You can use from when you are talking about the beginning of a period of time. Breakfast is available to fishermen from 6 a.m From 1922 till 1925 she lived in Prague
If something comes from a particular person or thing, or if you get something from them, they give it to you or they are the source of it. He appealed for information from anyone who saw the attackers. an anniversary present from his wife The results were taken from six surveys The dirt from the fields drifted like snow
With the source or provenance of or at
A person from a particular organization works for that organization. a representative from the Israeli embassy
Tomasz Kojm <tk@mat uni torun pl>
are regarded as setting out or beginning; also, less frequently, the source, the cause, the occasion, out of which anything proceeds; the antithesis and correlative of to; as, it, is one hundred miles from Boston to Springfield; he took his sword from his side; light proceeds from the sun; separate the coarse wool from the fine; men have all sprung from Adam, and often go from good to bad, and from bad to worse; the merit of an action depends on the principle from which it proceeds; men judge of facts from personal knowledge, or from testimony
David Passmore <dpassmor@sneakers org>
nokta
dot

Please sign on the dotted line. - Lütfen noktalı çizginin üzerini imzala.

The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy. - Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.

nokta
point

Everyone has both strong and weak points. - Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.

You sure guessed the critical points of that teacher's exam. - O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.

nokta
spot

I have a round bald spot on my head. - Kafamda yuvarlak kel bir nokta var.

Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber! - Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!

nokta
full stop

Please add a full stop at the end of your sentence. - Lütfen cümlenizin sonuna bir nokta ekleyin.

There's a full stop missing from the end of the sentence. - Bu cümlenin sonunda bir nokta eksik.

nokta
period

At the end of the sentence, you should add a period. - Cümlenin sonuna bir nokta eklemen gerekir.

You can't replace the comma with a period in this sentence. - Bu cümlede virgülü bir noktayla değiştiremezsin.

nokta
stage
nokta
(Bilgisayar) dots

Sami connected the dots. - Sami noktaları birleştirdi.

What are those little dots? - Şu küçük noktalar nedir?

nokta
vertex
nokta
(Bilgisayar) points

Fourthly, my first three points do not exist. - Dördüncü olarak, benim ilk üç noktam yoktur.

Every man has his own strong points. - Her insanın kendi güçlü noktaları vardır.

nokta
(Bilgisayar) pels
nokta
police post
nokta
(Havacılık) spool
nokta
subject
nokta
{i} speck
nokta
punctum
nokta
the point is
nokta
(Matematik) point
nokta
spot, speck
nokta
point, item, particular (under discussion)
nokta
post
nokta
place, spot
nokta
tittle
nokta
stop

One should add a full stop at the end of the sentence. - Cümlenin sonunda nokta konulmalı.

Please put a stop to this nonsense. - Lütfen bu saçmalığa bir nokta koy.

nokta
speckle
nokta
point, dot; full stop, period; speck, spot; place, spot; subject, point; military post, police post
nokta
full point
nokta
particular

The teacher particularly emphasized that point. - Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.

nokta
punctuation period, Brit. full stop
nokta
point (along a road where a policeman or soldier is always to be found)
nokta
pinpoint
nokta
point, dot
nokta
fleck
nokta
period , dot , point
nokta
macula
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение noktasından в Турецкий язык Турецкий язык словарь

NOKTA
(Osmanlı Dönemi) Durak işareti
NOKTA
(Osmanlı Dönemi) Göze ârız olan leke
NOKTA
(Osmanlı Dönemi) Durak, mevki. Mahâl
NOKTA
(Osmanlı Dönemi) Yazıdaki durak işâreti
NOKTA
(Osmanlı Dönemi) Mat: Hiçbir uzunluğu olmayan şekil
NOKTA
(Osmanlı Dönemi) (Nukta) Benek
NOKTA
(Osmanlı Dönemi) Tek karakol, tek nöbetçi
Nokta
(Osmanlı Dönemi) VEKTE
nokta
Yer
nokta
Bazı harflerin üzerine konulan ufak işaret
nokta
Nöbetçi, gözcü, bekçi
nokta
Cümlenin bittiğini anlatmak için sonuna konulan, küçük benek biçimindeki noktalama işareti
nokta
Konu, konu ile ilgili önemli bölüm: "Genç adam, o noktada alaka uyandırıcı bir şey keşfetmiş gibiydi."- Y. K. Karaosmanoğlu
nokta
r: "Köşkten çıktık ve bahçenin her noktasını uzun uzun durup konuşarak dolaştık."- A. Haşim
nokta
Cümlenin bittiğini anlatmak için sonuna konulan küçük benek biçimindeki işaret, durak
nokta
Sınır, derece, radde
nokta
Tek nöbetçi bulunan yer
nokta
Nöbetçi, gözcü, bekçi: "O yokuşun başındaki küçücük karakolun her gece çıkardığı noktayı unutuyorsunuz."- Ö. Seyfettin
nokta
Nöbetçi bulunan yer
nokta
Konu, konu ile ilgili önemli bölüm
nokta
Çok küçük boyutlarda işaret, benek
nokta
Hiçbir boyutu olmayan işaret