I rarely listen to the radio.
- Nadiren radyo dinlerim.
I bought a rare macaw in Araraquara.
- Araraquara'da nadir bir Amerikan papağanı satın aldım.
We were faced with an unusual situation because of the accident.
- Biz kaza nedeniyle nadir bir durumla karşılaştık.
A man in the kitchen is quite an uncommon sight.
- Mutfaktaki bir adam, oldukça nadir bir görüntüdür.
It's not at all uncommon. In fact, it's very common.
- Bu hiç nadir değil. Aslında o çok yaygın.
I infrequently purchase fast food, but I'm not proud of it.
- Ben nadiren fast food satın alırım, ama bundan gurur duymuyorum.
Weather reports rarely come true.
- Hava raporları nadiren gerçekleşir.
Although she lives nearby, I rarely see her.
- Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
The nadir of the sun is the axis of the shadow projected by the Earth.