On your feet, shouted the guard.
- Nöbetçi ayağa kalk diye bağırdı.
How did you kill the guards?
- Nöbetçileri nasıl öldürdün?
He was a brave sentry.
- O cesur bir nöbetçiydi.
The policeman was on duty on that day.
- Polis o gün nöbetçiydi.
I'll take the first watch.
- İlk nöbeti ben alacağım.
Let one of us keep watch while another takes a nap.
- Diğeri şekerleme yaparken bizden biri nöbet tutsun.
Fred and George took turns with the driving.
- Fred ve George arayı nöbetleşerek sürdüler.
We took care of our children by turns.
- Nöbetleşe çocuklarımıza baktık.
Tom fell asleep on guard duty.
- Tom nöbette uyuyakaldı.
I'll stand guard now. Go get some sleep.
- Şimdi nöbet tutacağım. Git biraz uyu.
He is subject to fits of anger.
- O, öfke nöbetlerine eğilimlidir.
She had a fit of coughing.
- Onun öksürük nöbeti vardı.
He was a brave sentry.
- O cesur bir nöbetçiydi.
The policeman was on duty on that day.
- Polis o gün nöbetçiydi.
Tom was accused of falling asleep on guard duty.
- Tom nöbette uykuya dalmakla suçlandı.
Tom fell asleep on guard duty.
- Tom nöbette uyuyakaldı.
A bout lasts about five minutes.
- Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.
Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea.
- Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.
Sami still has occasional seizures.
- Sami'nin arada sırada nöbet geçiriyor.
Tom is having another seizure.
- Tom başka nöbet geçiriyor.