Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur.
- You'd better not swim if you've just eaten.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
- Everything's just like before.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
It looks like a just solution at first glance.