Yaşantısının monoton olduğunu söylüyor.
- She says her life is monotonous.
Manzara tatsız ve monotondu.
- The landscape was flat and monotonous.
Ben tekdüze yaşamdan bıktım.
- I'm tired of the monotonous life.
The minister spoke monotonously and his congregation began to doze.
She worked monotonously at the assembly line.
He seems to be oppressed by his monotonous daily life.
- Monoton günlük yaşantısı yüzünden bunalmış gibi görünüyor.
I'm tired of this monotonous life.
- Ben bu monoton hayattan bıktım.
He read the poem in a monotone.
- O, şiiri monoton bir şekilde okudu.
Tom read out Mary's letter to us in a monotone voice.
- Tom Mary'nin mektubunu bize monoton bir sesle okudu.
The landscape was flat and monotonous.
- Manzara tatsız ve monotondu.
Art breaks the monotony of our life.
- Sanat hayatın monotonluğu kırar.
Monotony develops when you harp on the same string.
- Hep aynı dizeleri çalarsan monotonluk gelişir.