Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Penisiline alerjim yok.
- I am not allergic to penicillin.
Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
- There is nothing concealed that will not be revealed.
Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
- Tom said that nothing like that would ever happen again.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
a grand mal seizure.
med-mal litigation.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
- Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
- İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
Should we send back the wrong merchandise?
- Yanlış malı geri göndermemiz gerekiyor mu?
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
The new tablet costs a fortune.
- Yeni bir tablet bir servete mal olmaktadır.
It costs three dollars.
- O, üç dolara mal olmaktadır.
She defrauded me of my property.
- O, benim mal varlığımı elimden aldı.
He succeeded to his father's large property.
- O, babasının büyük mal varlığının varisi oldu.
Tom was holding a small box of stuff.
- Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
He settled part of his estate on his son Robert.
- Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
I don't know how to manage that large estate.
- Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
Cost is a bigger issue.
- Maliyet daha büyük bir konudur.
These articles are all exempt from duty.
- Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
Paper, glass and plastic are recyclable materials.
- Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.
Ten paper plates cost one dollar.
- On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Every salesman sings the praises of his wares.
- Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
He had to reduce the price of his wares.
- O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
Is that a public domain book?
- O kamu malı bir kitap mı?
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.