Tom lives in a quiet neighborhood.
- Tom sessiz bir mahallede yaşıyor.
Chris noticed Kate walking through the neighborhood with a strange boy.
- Chris Kate'i tuhaf bir çocukla mahallede yürürken fark etti.
Sigh, this used to be a nice neighbourhood.
- Ah, ah, bu güzel bir mahalleydi.
After the earthquake the neighbourhood felt insecure.
- Depremden sonra mahalle emniyetsiz hissetti.
This song reminds me of my hometown.
- Bu şarkı bana mahallemi hatırlatır.
The parolee started to live in his hometown.
- Şartlı tahliye edilen mahkum mahallesinde yaşamaya başladı.
You'd better get Tom to his quarters.
- Tom'u mahallesine götürsen iyi olur.
I'm going to my quarters.
- Ben mahalleme gidiyorum.
There's a convenience store diagonally across the street.
- Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.
You have to enter your house number, suburb, post code and street seperately.
- Ev numaranı, mahalleni, posta kodunu ve sokağını ayrı ayrı yazmak zorundasın.
She lives on the outskirts of the city.
- O, şehrin kenar mahallelerinde yaşamaktadır.
Tom and Mary and their children all live together in a small house on the outskirts of Boston.
- Tom ve Mary ve çocukları hepsi Boston'un kenar mahallelerinde küçük bir evde birlikte yaşamaktadır.