The lion struggled to get out of his cage.
- Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti.
That fight seemed like a life-or-death struggle.
- Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
Let's fight to the last.
- Sonuna kadar mücadele edelim.
George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
The two sides struggled for hours in the hot summer sun.
- İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler.
I intend on fighting till the end.
- Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
Let's fight to the last.
- Sonuna kadar mücadele edelim.
Truman campaigned until Election Day.
- Truman seçim gününe kadar mücadele etti.
Eisenhower had campaigned to end the war.
- Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
This politician proposed a green tax to fight global warming.
- Bu politikacı küresel ısınmayla mücadele için yeşil vergi önerdi.
We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
- Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
- Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
The boy battled against a serious illness.
- Oğlan ciddi bir hastalıkla mücadele etti.
Tom wrestled with Mary.
- Tom, Mary ile mücadele etti.
Our ancestors developed massive jaws as a result of constant combat.
- Atalarımız sürekli mücadele sonucunda büyük çeneler geliştirdiler.
We should play a more active role in combating global warming.
- Küresel ısınmayla mücadelede daha aktif bir rol oynamalıyız.
The boy battled against a serious illness.
- Oğlan ciddi bir hastalıkla mücadele etti.
Greenpeace is fighting an uphill battle to save the environment.
- Greenpeace çevreyi korumak için büyük bir mücadele veriyor.
Our ancestors developed massive jaws as a result of constant combat.
- Atalarımız sürekli mücadele sonucunda büyük çeneler geliştirdiler.
We should play a more active role in combating global warming.
- Küresel ısınmayla mücadelede daha aktif bir rol oynamalıyız.
We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
- Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
This politician proposed a green tax to fight global warming.
- Bu politikacı küresel ısınmayla mücadele için yeşil vergi önerdi.
We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
- Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
I intend on fighting till the end.
- Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
- Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
He competes in ski races.
- O, kayak yarışlarında mücadele ediyor.