Meg'in güzel bir yüzü var.
- Meg has a lovely face.
Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
- Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
O sevimli genç bir adam.
- He's a lovely young man.
Ne sevimli bir bahçe!
- What a lovely garden!
Ve yolun her adımında benim arkamda olan sevgili karım Kate'e teşekkür etmeliyim.
- And I must thank my lovely wife, Kate, who was behind me every step of the way.
Siz çok hoş bir seyircisiniz.
- You're such a lovely audience.
Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
The lovely castle garden enchants visitors with its lovely blooms and romantic follies.
... You look very lovely. ...
... And that is a lovely illustration of my very point ...