İçe dönük kimselerin dışa dönük kimselerden daha kısa ömürleri mi var?
- Do introverts have shorter lives than extroverts?
Böylece, evlenmediler ve mutlu mesut ömürlerinin sonuna kadar yaşadılar.
- And so they didn't marry and they lived happily until the end of their lives.
Binlerce ve binlerce asker hayatlarını kaybetti.
- Thousands and thousands of soldiers lost their lives.
Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
- They risked their lives on the dangerous trip.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
- Although she lives nearby, I rarely see her.
Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
- He will have lived here for ten years by the end of next month.
Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
- I would like to live in the quiet country.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- He saved the boy at the risk of his own life.
GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
- Products with GMO are dangerous to human life.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Adama ömür boyu hapis cezası verildi.
- The man was given a life sentence.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
- Who lives without folly is not so wise as he thinks.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
- Nobody lives in this house.
Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
- My grandfather is 90 years old and very lively.
Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
- Soon after the accident they found a live animal there.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Varlıklı bir bayan olarak Leyla'nın yaşamı bir seraptı.
- Layla's life as a wealthy lady was a mirage.
Yetmiş ya da seksen yıl bir insanın normal yaşam süresidir.
- Seventy or eighty years is the normal span of a man's life.
Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?
- What is the average life span in Japan?
Tom yerel bir yüzme havuzunda bir cankurtaran.
- Tom is a lifeguard at the local swimming pool.
Cankurtaran henüz görevde olmamasına rağmen yüzmeye gitmeye teşvik edildim.
- I was tempted to go swimming even though the lifeguard was not yet on duty.
Tom Mary'ye Boston'daki yaşantı hakkında birçok soru sordu.
- Tom asked Mary many questions about life in Boston.
Günlük yaşantından memnun musun?
- Are you satisfied with your daily life?
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.
- She soon adjusted herself to village life.
Pek çok dinler ölümden sonra hayat vadediyor.
- Very many religions promise life after death.
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Bizi izlemeye devam edin. Canlı yayınımız kısa süre içinde geri dönecek.
- Stay tuned. Our live stream will return shortly.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
- Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
Tom, anti-nükleer enerji hareketine hayatını adadı.
- Tom has devoted his life to the anti-nuclear-energy movement.
Hayatta neyin en önemli olduğu kişiden kişiye değişir.
- What is most important in life differs from person to person.
Hayatta derece yapmak için hepimiz çok çalışırız fakat sadece birkaç kişi başarır.
- We all try hard to make the grade in life, but only a few succeed.
Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Health and vitality are important for long life.
Oturmak için bir yer arıyorum.
- I'm looking for a place to live.
Oturmak için Green Gables'a gelmenize son derece sevindim.
- I'm awfully glad you've come to live at Green Gables.
Onlar şehir hayatına can atıyorlar.
- They are longing for city life.
Ülkesi için canından vazgeçti.
- He gave up his life for his country.
Neredeyse her canlının en içgüdüsel davranışı küçüklerini korumaktır, ve insanlarda bu müdahale hayat boyu sürer.
- The most instinctive act of nearly every creature is to protect its young, and with humans, this response persists for a lifetime.
Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Health and vitality are important for long life.
Bazı insanlar ölümden sonra ebedi hayata inanıyorlar.
- Some people believe in eternal life after death.
Bu Amerikan yaşam tarzıdır.
- This is the American way of life.
Tom'un sağlıklı bir yaşam tarzı vardır.
- Tom has a healthy lifestyle.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Liverpool için ücret nedir?
- What's the fare to Liverpool?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
...I realize as never before how cheap and valueless a thing is life. Life seems a joke, a cruel, grim joke. You are a laughable incident or a terrifying one as you happen to be less powerful or more powerful than some other form of life which crosses your path; but as a rule you are of no moment whatsoever to anything but yourself. You are a comic little figure, hopping from the cradle to the grave. Yes, that is our trouble--we take ourselves too seriously; but Caprona should be a sure cure for that. She paused and laughed.
The life of this milk carton may be thousands of years in this landfill.
He gets up early in the morning, works all day long — even on weekends — and hardly sees his family. That's no life!.
She's my love, my life.
His life of the founder is finished, except for the title.
Scoring 1000 points is rewarded with an extra life.
And he is the life of the party at the Musgroves for precisely this reason: the navy has made him into a great storyteller.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
He was badly hurt many times but seems to have nine lives.
I am thy father’s spirit; doom’d for a certain term to walk the night, and, for the day, confin’d to waste in fires till the foul crimes done in my days of nature are burnt and purg’d away.
- I am your father's spirit, doomed for a certain time to walk the night, and during the day I am confined to burn in fires, until the evil crimes I had done in my life are burnt and purged away.
... their day to day lives. ...
... and people with untreatable clinical depression become treatable. It changes their lives and ...