Uluslararası olmak isteyebilmemize rağmen hepimizin limitleri var.
- Although we may want to be international, we all have our limits.
Son zamanlarda Boston şehir merkezinde hız limitlerine uymayan sürücüler hakkında çok sayıda şikâyet oldu.
- There have been a lot of complaints recently about drivers not obeying the speed limits in downtown Boston.
Sabrının sınırlarına ulaşmıştı.
- He had reached the limits of his patience.
Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- The limits of my language mean the limits of my world.
Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
- Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.
- Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure.
Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.
- In towns, speed is limited to 50 km/h.
Sınırlı kaynaklarımız var.
- We have limited resources.
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
Bazı kısıtlamalar var.
- There are some limitations.
Hız limitinin otuz kilometre üzerinde gittiğim için bir polis tarafındn kenara çekildim.
- I was pulled over by a policeman for going thirty kilometers over the speed limit.
Polis onu yolun kenarına çektiği zaman hız limitinin üzerinde 50 ile gidiyordu.
- Tom was going 50 over the speed limit when the police pulled him over.
Yaşın neden seni sınırlandırması gerektiğini anlamıyorum.
- I don't see why age should limit you.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.
- Tom doesn't actually live within Boston city limits.
O, kendi sınırlarını bilir.
- She knows her limitations.
Bu bina şimdi yasak bölgededir.
- This building is off limits now.
Bu alan halka yasak bölge.
- This area is off limits to the public.
A sample of 1000 showed that the correlation between weight and height was 0.0167, with 95% confidence limits of 0.0142 and 0.0183.
I'm limiting myself to two drinks tonight.
The sequence of reciprocals has zero as its limit.
Two drinks is my limit tonight.
The pond was off-limits to swimmers.
... make all the sense in the world. You need transparency, you need to have leverage limits ...
... lifetime limits. They have to let you keep your kid on their insurance ' your insurance ...