O, büyük ihtimalle geç kalacak.
- He's very likely to be late.
Jane büyük ihtimalle gelecek.
- Jane is very likely to come.
Evlerin bodrumlarının sorunları olması muhtemeldir.
- The basements of the houses are likely to have problems.
Hava tahmini göre tayfunun sahile yaklaşması muhtemeldir.
- According to the weather forecast, the typhoon is likely to approach the coast.
Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said that he thought the economy was likely to get better.
Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
- You know as well as I do that that isn't likely to happen.
Bu gece soğuk olması muhtemel, bu yüzden ekstra bir battaniyeye ihtiyacın var.
- It's likely to get cold tonight, so you may need an extra blanket.
Tom'un onu kasten yapmış olması muhtemel.
- It's likely that Tom did it on purpose.
Bu neredeyse hiç uygun değil.
- That's hardly likely.
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Tom muhtemelen mantıklı olacak.
- Tom is likely to be sensible.
Tom muhtemelen mantıklı olacaktır.
- Tom will likely be reasonable.
Muhtemelen hangi takım kazanacaktır?
- Which team is likely to win?
O, muhtemelen bu oyunu kazanır.
- He is likely to win this game.
Galiba bu kitabı okumaya sene sonuna kadar devam edeceğiz.
- We're likely to continue reading this book up to the end of the year.
Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
- It is likely to be fine tomorrow.
Mümkün değil ama olası.
- It's not likely but possible.
Tom'un durumun altından kalkabilmesi pek mümkün olmayacak.
- Tom won't likely be able to cope with the situation.
Tom'u sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like Tom.
Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Bu kitabın sizin için yararlı olması muhtemeldir.
- This book is likely to be useful to you.
Tom'un bir gün ünlü olması muhtemel.
- Tom is likely to be famous someday.
see: likely.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
O, biraz babasına benzer.
- He is a bit like his father.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.
- I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
Çay veya kahve ister misin?
- Would you like coffee or tea?
Londra'ya gitmek isterim.
- I'd like to go to London.
O, muhtemelen bu oyunu kazanır.
- He is likely to win this game.
Muhtemelen hangi takım kazanacaktır?
- Which team is likely to win?
O, büyük olasılıkla başaracak.
- He's the most likely to succeed.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Sanki o seni başka bir dünyaya çekecek.
- It feels like it's going to absorb you into another world.
Sanki her şeyi biliyorsun.
- It seems like you know everything.
Bir macintosh bilgisayarın virüs barındırması windows çalıştıran bir bilgisayardan çok daha az olasıdır.
- It's a lot less likely for a Macintosh computer to have a virus than a computer running Windows.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
- I'd like to keep it that way.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Tom Mary'nin büyük bir olasılıkla ne yapacağını biliyordu.
- Tom knew what Mary would most likely do.
Tom büyük bir olasılıkla geç kalacak.
- Tom is very likely to be late.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
- Her husband smokes like a chimney.
Bağımsız olmayı severim.
- I like being independent.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
- It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
Bu ceketi beğeniyorum. Onu deneyebilir miyim?
- I like this coat. May I try it on?
Tom büyük ihtimalle başarılı olacak.
- Tom is the most likely to succeed.
Hangi takım büyük ihtimalle şampiyonluğu kazanacak?
- Which team is the most likely to win the championship?
Sen büyük ihtimalle haklısın.
- You are very likely right.
Jane büyük ihtimalle gelecek.
- Jane is very likely to come.
O konuda büyük olasılıkla yanılıyorsun.
- You're very likely wrong about that.
Büyük olasılıkla o geç kalacak.
- It's very likely that he'll be late.
Likely he'll win the election in this economy.
found a likely spot under a shady tree for the picnic.
not a very likely excuse.
Jones is a likely candidate for management.
a likely topic for investigation.
They are likely to become angry with him.
Rain is likely later this afternoon.
He is likely to succeed at anything he tries.
He told me he couldn't come because his budgue had fallen ill. A likely story.
Someone is liable to slip on your icy sidewalk.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
The likeliness of that happening is so low that it will probably never occur.
"Do you think we'll win the prize?" the boy asked. "Not likely," his dad replied.
Tom isn't very likely to want to do that.
- Tom is not very likely to want to do that.
Tom is not very likely to want to do that.
- Tom isn't very likely to want to do that.
... If I decide to reprogram my brake system and I crash into something, I'm likely to get ...
... us less likely to hire people. I just don't know how the president could have come into ...