Определение lighting в Английский Язык Турецкий язык словарь
- yükünü azaltmak
- aydınlatarak
- hafifletmek
- lambalar
- uzun hüzmeli far
- {f} aydınlat
Şehrin bu kısmında aydınlatma yetersiz.
- The lighting is poor in this part of the city.
Floresan aydınlatmadan nefret ediyorum.
- I hate fluorescent lighting.
- aydınlatma
Şu anda aydınlatma var.
- There's lighting right now.
Floresan aydınlatmadan nefret ediyorum.
- I hate fluorescent lighting.
- ışıklandırma jüyesi
- ışıklandırma
- yakma
- ışıklandırma tertibatı
- resim ve fotoğrafta ışığın kullanılışı
- light yan/yak/aydınlat
- aydınlatma,n.aydınlatma: v.aydınlat: prep.aydınlatar
- yıldırım
Yıldırım beni bir süre için kör etti.
- The lighting blinded me for a while.
- Light
- (isim) Işık
Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
- Please turn out the lights when you leave.
- light
- aydınlık
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.
- He went home while it was still light.
- light
- hafif
Onu hafife almasan iyi olur.
- You'd better not make light of him.
Genellikle hafif bir kahvaltı yaparım.
- I usually have a light breakfast.
- light
- {i} ışık
Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
- I saw his face in the dim light.
- light
- {i} nur
Gözümde nursun ...ve başımda tacın.
- You're the light of my eyes ... and crown of my head.
- lighting armatures
- (Askeri) aydınlatma lambaları
- lighting fixture
- aydınlatma teçhizatı
- lighting pole
- aydınlatma direği
- lighting system
- (Otomotiv,Teknik) aydınlatma sistemi
- lighting dimming
- aydınlatma karartma
- lighting director
- aydınlatma yönetmeni
- lighting engineer
- ışıklandırma mühendisi
- lighting equipment
- aydınlatma donanımı
- lighting fixture
- aydınlatma ayarı
- lighting gas
- aydınlatma gazı
- lighting industry
- aydınlatma sanayii
- lighting rail
- ışık rayı
- lighting rail
- kaydırma askısı
- lighting fitting
- Aydınlatma armatürü
- lighting rail
- hareketli ray, ışık rayi, kaydırma askısı
- lighting technician
- teknisyen aydınlatma
- lighting tripod
- aydınlatma tripod
- lighting chain
- (Aydınlatma) ışık zinciri
- lighting coil
- aydınlatma bobini
- lighting device
- aydınlatma aygıtı
- lighting dimming
- aydınlatma-karartma
- lighting director
- baş ışıkçı
- lighting engineer
- baş ışıkçı
- lighting engineering
- aydınlatma tekniği
- lighting equipment
- aydınlatma donatımı
- lighting facilities
- aydınlatma tesisleri
- lighting from above
- (Sinema) üst aydınlatma
- lighting from below
- (Sinema) alt aydınlatma
- lighting from below
- (Tiyatro) alttan ışıklama
- lighting gas
- havagazı
- lighting mains
- ana aydınlatma hatları
- lighting network
- aydınlatma şebekesi
- lighting of (road)
- yolun ışıklandırılması
- lighting panel
- aydınlatma panosu
- lighting panel
- katar ışığı alet tablosu
- lighting plan
- aydınlatma projesi
- lighting point
- (Tiyatro) ışıklama çizelgesi
- lighting pylon
- aydınlatma pilonu
- lighting rail
- (Teknik,Televizyon) hareketli ray
- lighting rehearsal
- (Tiyatro) ışık çalışması
- lighting rheostat
- aydınlatma reostası
- lighting string
- (Aydınlatma) ışık zinciri
- lighting switch
- ışık anahtarı
- lighting switch
- şalter dolabı
- lighting technology
- (Aydınlatma) aydınlatmacılık
- lighting unit
- aydınlatma öğesi
- lighting up
- farları yakma
- lighting up
- ışıklandırma
- light
- {f} yakmak, tutuşturmak; yanmak, tutuşmak
- light
- {s} ince
İyi olması için pâte brisée ince ve dilimler hâlinde olmalıdır.
- To be good, pâte brisée should be light and flaky.
Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.
- This laptop is thin and light.
- light
- {f} yakmak
Bir mum yakmak karanlığı lanetlemekten daha iyidir.
- It is better to light a candle than to curse the darkness.
- exterior lighting
- (Otomotiv,Teknik) dış aydınlatma
- light
- {f} aydınlanmak
- light
- {s} açık
Daha açık bir renk tercih ederim.
- I prefer a lighter color.
Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
- She has green eyes and light brown hair.
- light
- {i} ışık veren şey: Turn off the lights. Lambaları kapatın
- light
- lâmba
Tom yemek odası lambasını açtı.
- Tom flipped on the dining room light.
Tom lamba anahtarını açtı.
- Tom clicked the light switch on.
- emergency lighting
- güvenlik aydınlatması
- emergency lighting
- acil durum aydınlatması
- indirect lighting
- (Aydınlatma,Teknik) dolaylı aydınlatma
- indoor lighting
- oda ışığı
- indoor lighting
- (İnşaat) iç aydınlatma
- interior lighting subsystem
- (Otomotiv) iç aydınlatma tali sistemi
- light
- ateş
Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.
- The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug.
Sigaran ve ateşin var mı?
- Have you got a cigarette and a light?
- light
- fayrap etmek
- light
- açık renk
- light
- (Dilbilim) hafif vurgulu
- light
- çırağ
- light
- ışıldamak
- light
- az bagajla
- light
- (Gıda) kibrit yakmak
- light
- hafif bir şekilde
- light
- soba yakmak
- light
- gailesiz
- light
- yükü hafif
Yükü hafifletmek zorundayız.
- We have to lighten the load.
- light
- ehemmiyetsiz
- light
- şavk
- light
- hafifmeşrep
- light
- gerçekleşmek
- light
- ateş (sigara vb için)
- light
- çakmak yakmak
- light
- az
- light
- (Sanat) ışıklamak
- light
- hafifçe
Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
- Tom kissed Mary lightly on the cheek.
Her zaman hafifçe giyinirim.
- I dress lightly all the time.
- light
- ışıklı
Bu ayakkabılar ışıklı.
- These shoes have lights in them.
- light
- çevik
- light
- kararsız
- light
- ufak
- light
- budala
- light
- far
Bir yıldırımla bir şimşek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between a lightning bolt and a lightning flash?
Tom otomobilin sis farlarını açtı.
- Tom turned on the car's fog lights.
- light
- ahmak
- light
- yüksüz
- light
- parıldamak
- light
- az eşya ile
Genellikle az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
- I usually try to travel light.
- light
- tutuşmak
- light
- az yükle
- light
- eksik
- light
- pencere gözü
- light
- odun yakmak
- light
- (Askeri) ilerletmek
- light
- sigara yakmak
- light
- (Askeri) (yelken vb) yürütmek
- structured lighting
- (İnşaat,Teknik) yapısal aydınlatma
- sufficient lighting
- yeterli aydınlatma
- vision & lighting
- (Otomotiv) görüş ve aydınlatma
- aerodrome lighting
- alan aydınlatması
- airfield lighting
- alan ışıklandırması
- approach lighting
- yaklaşma ışıkları
- artificial lighting
- yapay aydınlatma
- back lighting
- geriden aydınlatma
- direct lighting
- doğrudan ışıklandırma
- indirect lighting
- dolaylı ışıklandırma
- landing lighting
- alan iniş aydınlatması
- light
- anlaşılma
- light
- (renk) açık
- light
- be.hafifçe
- light
- parlaklık
- light
- ışık vermek
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
- light
- parlak
Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
- The square was illuminated by bright lights.
Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.
- The bright light disturbed Markku.
- light
- fazla yük almayarak
- light
- pırıltı
Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- There was a glimmer of light from the dark window.
- light
- sevinç ya da heyecan pırıltısı
- light
- {f} yak
Lütfen bir mum yakın.
- Please light a candle.
Bu resmi çakmakla yak.
- Burn this picture with a lighter.
- light
- güneş ışığı
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
- A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
- light
- yüksüz olarak
- light
- bakış açısı
- light
- gün ışığına kavuşma
- light
- lamba
Ben karanlıkta lamba anahtarını hissettim.
- I felt for the light switch in the dark.
Lambanın ışığı siste parıldıyordu.
- The light of the lamp glimmered in the fog.
- light
- gün ışığı
Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
- Sami doesn't deserve to see the light of day again.
Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.
- Fadil's devastating fate finally came to light.
- light
- (kibrit/çakmak/vb.) ateş
- light
- yakmak/yanmak
- light
- parlamak/parlatmak
- light
- (uyku) hafif
- red lighting
- kırmızı aydınlatma
- street lighting
- sokakların aydınlatılması
- white lighting
- beyaz aydınlatma
- light
- açık (renk)
- decorative lighting
- süsleyici ışıklandırma
- edge lighting
- kenar aydınlatma
- exterior lighting
- dış aydınlatması
- induction lighting
- (Elektrik, Elektronik) Endüksiyon metoduyla aydınlatma
- light
- ışık yak(mak)
- light
- ışığı
Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
- A lightyear is the distance that light travels in one year.
Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- soft lighting
- yumuşak aydınlatma
- star lighting
- star aydınlatma
- task lighting
- ofis aydınlatması
- wash lighting
- yıkama aydınlatma
- Light
- (isim) Nuri
- Light
- (isim) Ziya
- adaptive lighting
- adaptif ışıklandırma
- approach lighting
- (Askeri) YAKLAŞMA IŞIKLARI: Uçuş meydanlarında, pist boyunca yerleştirilmiş ışıklar. Aletleri bıraktıkları andan pist ışıkları görününceye kadar geçen süre içinde, pilotlara bu ışıklar yol gösterir
- background lighting
- arka panel aydınlatması
- bad lighting
- yetersiz ışıklandırma
- cargo lighting
- (Otomotiv) bagaj aydınlatması
- ceiling lighting fitting
- (İnşaat) plafoniye
- ceiling lighting fitting
- (İnşaat) elektrik tavan armatürü
- concealed lighting
- gizli aydınlatma
- cornice lighting
- (Aydınlatma) ışıklı korniş
- cornice lighting
- (Mimarlık) korniş arkası aydınlatma
- cove lighting
- (Aydınlatma) korniş aydınlatması
- diffused lighting
- yayılmış aydınlatma
- diffused lighting
- (Aydınlatma) yayınık aydınlatma
- escape lighting
- (Aydınlatma) boşaltma aydınlatması
- exterior lighting system
- (Askeri) harici aydınlatma sistemi
- facade lighting
- cephe aydınlatma
- fluorescent lighting strip
- (Aydınlatma) floresan lamba dizisi
- highway lighting
- karayolu aydınlatması
- instrument panel lighting fixture
- (Tekstil) alet tablosu ışık bağlantısı
- insufficient lighting
- yetersiz aydınlatma
- light
- {s} iyi mayalanmış
- light
- kolayca
- light
- ışık,v.yak: n.ışık
- light
- yola düzülmek
- light
- fazla yük olmadan
- light
- {f} ışımak
- light
- {s} önemsiz
- light
- {f} denk gelmek
- light
- {f} ışık saçmak
- light
- ortaya çıkma
- light
- {i} ışıltı
- light
- {f} rastlamak
- light
- {f} ışık tutmak
- light
- light out aceleyle yola çıkmak
- light
- {f} konmak
- light
- {i} deniz feneri
Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- Do you still want to go to the lighthouse?
- light
- light yan/yak/aydınlat
- light
- {s} yumuşak
- light
- {s} tasasız
- light
- {i} (sigara v.b. için) ateş: Do you have a light? Ateşiniz var
- light
- {f} üzerine düşmek
- light
- {s} çevik, ayağına tez. 10
- light
- ateş/ışık
- light
- {f} neşelendirmek, canlandırmak
- light
- {f} yanmak
- light
- {s} umursamaz
- light
- {f} aydınlatmak
- light
- (Tıp) Hayvan akciğeri
- light
- inmek light into azarlamak
- light
- {f} neşelendirmek
- light
- {s} fingirdek
- light
- {f} inmek