Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
- A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
Azınlık haklarını korumalıyız.
- We have to stand up for minority rights.
Tom ufak bir kazaya karıştı.
- Tom was involved in a minor accident.
Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- The exhibition caused a minor scandal.
Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
- I was given a minor share of my father's wealth.
Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
- Because you're a minor, you can't enter.
Almanya'da 18 yaşından küçükseniz reşit olmayan bir kimsesinizdir.
- In Germany you're a minor if you're younger than 18 years old.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.