Sami sakin bir hayattan zevk alıyordu.
- Sami was enjoying a leisurely life.
Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
- I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
Onlar tüm boş vakitlerinde ne yapıyorlar?
- What do they do with all their leisure time?
Ne kadar boş vakit bulursa o kadar mutlu olur.
- The more leisure he has, the happier he is.
Boş zamanımı çoğunlukla radyo dinleyerek geçiririm.
- I often spend my leisure time listening to the radio.
Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
- I hunt elk in my leisure-time.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
- During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
- I don't know what to do with my leisure.
Onun spor için boş zamanı yok.
- He has no leisure for sport.