Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.
- All you have to do is touch the button.
Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.
- When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them.
Benim soğuk bir dokunuşum var. Bu çok kötü.
- I've a touch of a cold. That's too bad.
Ben seninle temas kuracağım.
- I will get in touch with you.
Mümkün olduğunca kısa sürede onunla temas edeceğim.
- I will get in touch with him as soon as possible.
Her parents had caught her touching herself when she was fifteen.
He performed one of Ravel's piano concertos with a wonderfully light and playful touch.
Clever touches like this are what make her such a brilliant writer.