Japonya'da pirinç için talep önemli.
- The demand for rice in Japan is considerable.
Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
- I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.
- Tom's experience attracted considerable attention.
Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
- The earthquake caused considerable damage.
Oğluna hatırı sayılır bir servet bıraktı.
- He bequeathed a considerable fortune to his son.
Hatırı sayılır bir tartışmadan sonra, alıcı ve satıcı anlaşmaya vardı.
- After considerable argument, the buyer and the seller finally came to terms.
O, çok miktarda para borçluydu.
- He owed large amounts of money.
Makine çok miktarda elektrik üretti.
- The machine generated large amounts of electricity.
İstifa etmek için hayli baskı altındayım.
- I've been under considerable pressure to resign.
Hava bir odada sıkıştırıldığında hayli ısı yalıtımı sağlar.
- Air provides considerable thermal insulation when trapped in a chamber.