Her şeyden önce dairelerde bir eksiklik var.
- Above all, there's a lack of flats.
O, çaba eksikliği nedeniyle başarısız oldu.
- He failed due to lack of effort.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
- The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Teknik bilgisinin olmayışı terfi etmesine engel oldu.
- His lack of technical knowledge precluded him from promotion.
My life lacks excitement.
He'll never lack for company while he's got all that money.
... United States, lacked enough money and other resources to provide food for all members ...
... got it lacked Charlie ...