Tom works for a large financial institution.
- Tom büyük bir finans kurumu için çalışıyor.
We don't need a formal institution for preserving peace.
- Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.
Tom donates half his salary to his favorite charity.
- Tom maaşının yarısını sevdiği hayır kurumuna bağışlıyor.
Do you give to charity?
- Hayır kurumuna yardım eder misin?
I bought it at a thrift shop.
- Ben bunu bir hayır kurumu mağazasından aldım.
The Royal House is an ancient institution.
- Royal House eski bir kurumdur.
Finding a job can be difficult without the help of an employment agency.
- Bir iş bulmak, bir iş bulma kurumu olmadan zor olabilir.
Eva climbed the stairs to Romer's office, trying to analyse the complex smell in the stairwell - a cross between mushrooms and soot, ancient stour and mildew, she decided.
- Eva, Romer'in ofisine çıkan merdivenlere tırmandı, merdiven boşluğundaki karmaşık kokuyu analiz etmeye çalıştı - mantar ve kurum, eski birikmiş toz ve küf arasında bir karışım olduğuna karar verdi.
His face was full of soot.
- Onun yüzü kurumla doluydu.
The education in that institute is simply pathetic.
- O kurumdaki eğitim tek kelimeyle içler acısı.