Naoki was poor and lived in a hut.
- Naoki fakirdi ve bir kulübede yaşıyordu.
There used to be a hut about here.
- Buralarda bir kulübe vardı.
His cottage is on the coast.
- Onun kulübesi kıyıda.
Peter's cottage is very big.
- Peter'ın kulübesi çok büyük.
The crafty thief hid in a tool shed.
- Kurnaz hırsız bir alet kulübesinde saklandı.
Tom hid in the tool shed.
- Tom araç kulübesinde saklandı.
There's a fishing lodge near Boston that I often go to.
- Boston yakınında sık sık gittiğim bir balıkçı kulübesi var.
Tom ran and ran, until at last he saw the telephone booth.
- Sonunda telefon kulübesini görünceye kadar koşmaya devam etti.
Telephone booths are very scarce around here.
- Telefon kulübeleri burada çok az bulunur.
Ask at the police box over there.
- Oradaki polis kulübesinde sorun.
Where is the nearest telephone box?
- En yakın telefon kulübesi nerede?
Peter's cottage is very big.
- Peter'ın kulübesi çok büyük.
The man living in the cottage is blind.
- Kulübede yaşayan adam kör.
Tom lives all by himself in a small cabin in the woods.
- Tom ormanda küçük bir kulübede tek başına yaşar.
Abraham Lincoln, the 16th president of the United States, was born in a log cabin in Kentucky.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin 16. başkanı Abraham Lincoln, Kentucky'de bir kulübede doğdu.
Are you using this shack as a house?
- Bu kulübeyi bir ev olarak mı kullanıyorsun?
You're reliable like a shack in the middle of a hurricane.
- Bir kasırganın ortasındaki bir kulübe gibi güvenilirsin.