konuya

listen to the pronunciation of konuya
Турецкий язык - Английский Язык
to matter
thematization
matter to
adrem
konu
subject

Marriage isn't a subject that interests young people. - Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

konu
topic

Let's find sentences with new vocabulary on this topic, add them to the following list: _____; and translate them. - Haydi bu konuda yeni sözcük haznesiyle cümleler bulun, yandaki _____ listesine onları ekleyin; ve çevirin.

The conversation moved on to other topics. - Konuşma diğer konulara geçti.

konu
matter

I can't agree with them on this matter. - Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

His interpretation of this matter is too one-sided. - Onun bu konuyla ilgili yorumu çok tek-taraflıdır.

konu
(Hukuk) issue

The delegates voted on the issue. - Delegeler konuyla ilgili oy kullandı.

Communism was the biggest issue in the campaign. - Komünizm kampanyada en büyük konu oldu.

konuya göre
(Bilgisayar) by subject
konuya bağlı kalmak
stick to one's text
konuya dönmek
hark back
konuya dönmek
get back to the subject
konuya dönmek
return to the subject
konuya sadık kalmak
stick to the point
konuya sadık kalmak
keep to the point
konudan konuya geçen
discursive
konudan konuya atlamak
fly off at a tangent
konudan konuya atlamak
go off at a tangent
konu
point

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

We are all one on that point. - Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.

konu
subject , topic
konu
affair

I have nothing to do with the affair. - Bu konu ile bir ilgim yok.

According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs. - Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.

konu
theme

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government. - Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.

Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head. - Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.

konu
(Politika, Siyaset) area

They want to talk to you about areas of mutual interest. - Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

konu
score
konu
object

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

konu
(Bilgisayar) re
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

They were talking business. - Onlar iş konuşuyorlardı.

Shall we shoot the breeze for a while before talking business? - İşten konuşmadan önce biraz gevezelik edelim mi?

konu
res

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

He responded to a speech of welcome. - Bir karşılama konuşmasını yanıtladı.

konu
text

Mary's phone was confiscated because she was caught texting during class. - Ders anında mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin cep telefonuna el konuldu.

Taro ordered some English conversation textbooks from London. - Taro, Londra'dan bazı İngilizce konuşma ders kitapları ısmarladı.

konu
question

A trip to America this summer is out of the question. - Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Without a passport, leaving a country is out of the question. - Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.

Konu
the subject
konu
{i} argument

The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes. - Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.

Tom hasn't talked to me since we had that argument. - O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.

konu
hot topic
konuya hakim
to have a command in/at
asıl konuya geçmek
to get down to brass tacks
bu konuya
hereunto
bu konuya
hereto
döndürüp dolaştırıp aynı konuya getirmek
bring round
dönüp dolaşıp aynı konuya getirmek
work round to
dönüp dolaşıp aynı konuya getirmek
(söz) work around to
hakim olmak (konuya vb)
have a grasp of
hakim olmak (konuya vb)
have full knowledge of
konu
thing

I don't know about things like that. - Öyle şeyler konusunda bilgim yok.

I don't like to leave things up in the air. - Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.

konu
subject, topic; matter; theme
nazik konuya dokunmak
skate on thin ice
önceki konuya dönmek
hark back to
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение konuya в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konuya
Избранное