konusuz

listen to the pronunciation of konusuz
Турецкий язык - Английский Язык
no subject
konu
subject

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

I cannot appreciate the subtleties of the subject. - Ben konunun inceliklerini kavrayamam.

konu
topic

Our topic of the week is: _____. - Haftanın konusu: _____.

A new topic came up in conversation. - Konuşmada yeni bir konu gündeme geldi.

konu
matter

I can't agree with them on this matter. - Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

His interpretation of this matter is too one-sided. - Onun bu konuyla ilgili yorumu çok tek-taraflıdır.

konu
(Hukuk) issue

I agree with you on this issue. - Bu konuda seninle aynı fikirdeyim.

Communism was the biggest issue in the campaign. - Komünizm kampanyada en büyük konu oldu.

konu
point

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

I can't necessarily agree with you on that point. - Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.

konu
subject , topic
konu
affair

The affair cost me many sleepless nights. - Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.

I have nothing to do with the affair. - Bu konu ile bir ilgim yok.

konu
theme

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

Can I speak to the head nurse? - Baş hemşire ile konuşabilir miyim?

Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government. - Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.

konu
(Politika, Siyaset) area

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement. - Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

konu
score
konu
object

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

konu
(Bilgisayar) re
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

I was just talking to him. Talking to him about what? That's none of your business. - Sadece onunla konuşuyordum. Onunla ne hakkında konuşuyordun? O seni ilgilendirmez.

They were talking business. - Onlar iş konuşuyorlardı.

konu
res

This carpet is designed for residential use. - Bu halı konut kullanımı için tasarlanmıştır.

He responded to a speech of welcome. - Bir karşılama konuşmasını yanıtladı.

konu
text

We read the full text of his speech. - Onun konuşmasının tam metnini okuduk.

Mary's phone was confiscated because she was caught texting in class. - Sınıfta mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin telefonuna el konuldu.

konu
question

A trip to America this summer is out of the question. - Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Without a passport, leaving a country is out of the question. - Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.

Konu
the subject
konu
{i} argument

Tom hasn't talked to me since we had that argument. - O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.

The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes. - Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.

konu
hot topic
konu
thing

Professor Brown explains things very well. - Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konu
subject, topic; matter; theme
Турецкий язык - Турецкий язык
Konusu olmayan, mevzusuz
mevzusuz
Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konusuz
Избранное