Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
To be always honest is not easy.
- Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
Although studying Chinese seems difficult, it's simpler than you think.
- Çince eğitimi zor gibi görünse de, düşündüğünüzden daha kolaydır.
The work here is fairly simple.
- Buradaki iş oldukça kolaydı.
I was easily taken in by his smooth talk.
- Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım.
This zipper doesn't zip smoothly.
- Bu fermuar kolayca kapanmıyor.
I found the problem uncomplicated.
- Ben sorunu kolay buldum.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
- Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
That cocktail is sweet and easy to drink.
- O kokteyl tatlı ve içmesi kolay.
When rain's fallen and the soil is moist, it becomes easier to pull out weeds.
- Yağmur yağarsa ve toprak nemli olursa, otları çekmek daha kolay olur.
All the other languages are easier than Uighur.
- Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
I figured it would be easy to do.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.
The soldiers on the boats would be easy targets.
- Teknelerdeki askerler kolay hedefler olacaktı.