Speaking English is not easy.
 - İngilizce konuşmak kolay değildir.
Speaking English isn't easy.
 - İngilizce konuşmak kolay değildir.
The work here is fairly simple.
 - Buradaki iş oldukça kolaydı.
As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions.
 - Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır ama alternatif öneri üretmek zordur.
This zipper doesn't zip smoothly.
 - Bu fermuar kolayca kapanmıyor.
I was easily taken in by his smooth talk.
 - Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım.
I found the problem uncomplicated.
 - Ben sorunu kolay buldum.
It's easy to make and it's cheap.
 - Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
 - Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
That cocktail is sweet and easy to drink.
 - O kokteyl tatlı ve içmesi kolay.
It's easier to learn a new language when you are young.
 - Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
The math homework proved to be easier than I had expected.
 - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
I thought doing this would be easy.
 - Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.
I thought doing this would be easy, but we've been working all day and we're still not finished.
 - Bunun kolay olacağını düşünmüştüm, fakat bütün gün çalışıyoruz ve hâlâ bitirmedik.