Çarpılmaktan zar zor kurtuldum.
- I barely missed being struck.
Tom her zaman öyle kısık sesle konuşur ki ne söylediğini ben zar zor anlayabiliyorum.
- Tom always speaks in such a low voice that I can barely understand what he says.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
Ben ancak iki veya üç saat uyudum.
- I slept barely two or three hours.
Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
- It barely ever rains here.
Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- Tom barely speaks to me anymore.
Bir saattir bekliyoruz ve sıra çok az ilerledi.
- We've been waiting for an hour and the line has barely moved.
Tom çok az Fransızca konuşabildi.
- Tom could barely speak French.
Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be barely paying attention.
Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.
- I barely know the city.
Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- Tom barely speaks to me anymore.
Bunu güçbela zamanında yaptım.
- I barely made it on time.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Ancak sabah kahvaltısı için yeterli ekmeğimiz var.
- We have barely enough bread for breakfast.