kesinleşmemiş

listen to the pronunciation of kesinleşmemiş
Турецкий язык - Английский Язык
unascertained
problematic
kesin
{s} exact

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

kesin
precise

Above all, logic requires precise definitions. - Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.

Precise measurements are required. - Kesin ölçümler gerekli.

kesin
certain

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

kesin
{s} accurate

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

kesin
{s} final

The decision is not yet final. - Karar henüz kesinleşmiş değil.

Plans haven't yet been finalized. - Planlar henüz kesinleşmiş değil.

kesin
absolute

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

kesin
sure

Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages. - Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

kesin
definite

Tom should definitely ask for Mary's opinion. - Tom kesinlikle Mary'nin fikrini sormalıdır.

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

The day is sure to come when your dream will come true. - Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.

This method is sure to work. - Bu metot kesin çalışacaktır.

kesin
utter
kesin
precision

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

It's great! You'll laugh for sure. - O harika! Kesinlikle güleceksiniz.

kesin
bound

Jack is bound to succeed this time. - Jack bu sefer kesin başaracak.

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
Kesin
explicit
kesin
strict

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

This is strictly between us. - Bu kesinlikle aramızdadır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

Are you absolutely certain we're safe? - Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?

Only God can safely be omnipotent. - Sadece Allah, kesinlikle mutlak kudret sahibi olabilir.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

She flatly refused to let him in. - Onun içeri girmesine kesinlikle izin vermedi.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

I categorically refused. - Kesin bir şekilde reddettim.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary decided to go back to work. - Mary işe geri dönmeye karar verse, Tom kesinlikle memnun olmaz.

The atmosphere in the room was decidedly frosty. - Odadaki atmosfer kesinlikle soğuktu.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

I'm absolutely positive that I can do that. - Bunu yapabileceğimden kesinlikle eminim.

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение kesinleşmemiş в Турецкий язык Турецкий язык словарь

kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleşmemiş
Избранное