She made pumpkin soup in a black cauldron for Halloween.
- Cadılar Bayramı için siyah bir kazanda balkabağı çorbası yaptı.
The cauldron was steaming and bubbling.
- Kazan, buhar çıkarıp köpürüyor.
He earns his living by teaching English.
- Hayatını İngilizce öğreterek kazanıyor.
And you have earned the new puppy that's coming with us … to the White House.
- Sen bizimle Beyaz Saray'a kadar gelecek yeni köpek yavrusu kazandın.
Tom won $10,000 in the lottery.
- Tom piyangoda 10.000 dolar kazandı.
In 1958, Brazil won its first World Cup victory.
- 1958'de, Brezilya ilk Dünya Kupası zaferini kazandı.
White to play and win.
- Sıra beyazda ve kazandı.
Is there any possibility that he'll win the election?
- Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?
Their relationship really started gaining momentum.
- Onların ilişkisi ivme kazanmaya başladı.
Tom is gaining on us.
- Tom bizim üzerimizden kazanıyor.
That team has little, if any, chance of winning.
- O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.
He got a prize for winning the competition.
- O, yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.
His ideas never earned him a dime.
- Onun fikirleri asla ona on sent kazandırmadı.
This is more than I have earned.
- Bu, kazandığımdan daha fazla.
When we are praised, we gain confidence.
- Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
Our team gained a great victory.
- Takımımız büyük bir zafer kazandı.
The Denver Broncos have won the 50th Super Bowl.
- Denver Broncos, Super Bowl 50'yi kazandı.
The Denver Broncos have won the Super Bowl.
- Denver Broncos, Super Bowl'u kazandı.