Nicholas Biddle began to see that the battle was lost.
- Nicholas Biddle savaşın kaybedilmiş olduğunu görmeye başladı.
Many of the ancestral rites of this tribe have been lost over time.
- Bu kabilenin atasal ayinlerinin çoğu zamanla kaybedilmiştir.
Deep beneath the ocean, the Titanic was lost to the world.
Don't lose confidence, Mike.
- Güvenini kaybetme, Mike.
Tom never loses his cool.
- Tom soğukkanlılığını asla kaybetmez.
I can't stand losing her.
- Ben onu kaybetmeye dayanamam.
She forgave him for losing all her money.
- O, tüm parasını kaybettiği için onu bağışladı.
I've lost all my money.
- Bütün paramı kaybettim.
They lost no time in leaving their home.
- Evlerinden ayrılırlarken zaman kaybetmediler.
I've mislaid my watch.
- Kol saatimi kaybettim.