He has a lot of success with the opposite sex.
I was on my seat and she stood opposite.
She saw him walking on the opposite side of the road.
Up is the opposite of down.
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
Their house is just opposite the bus stop.
- Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
There was no counterevidence.
- Hiçbir karşı delil yoktu.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
Compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
- Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
- Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
Tom is facing a challenge.
- Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
- O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
My car looks shabby in comparison with his new one.
- Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.