Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

kanıtlı

listen to the pronunciation of kanıtlı
Турецкий язык - Английский Язык
Proven, supported by evidence
supported by evidence, proven
proven
supported by evidence
kanıt
evidence

There wasn't enough evidence to convict him of the crime. - Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.

The evidence convinced us of his innocence. - Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.

kanıt
proof

They found no such proof. - Onlar böyle bir kanıt bulmadılar.

We have specific proof of your innocence. - Bizim masumiyetinle ilgili belirli bir kanıtımız var.

kanıt
{i} argument

He presented an argument for the war. - Savaş için bir kanıt sundu.

kanıt
{i} demonstration
kanıt
theorem

Fermat's Last Theorem was finally proven by English mathematician Andrew Wiles in 1994. - Fermat'ın Son Teoremi, nihayet 1994 yılında İngiliz matematikçi Andrew Vaylzom tarafından kanıtlandı.

Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem. - Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.

kanıt
testimonial
kanıt
testify
kanıt
(Ticaret) attest

I will attest that I did not hear that. - Bunu duymadığımı kanıtlayacağım.

I can attest to everything she just said. - Onun şimdi söylediği her şeyi kanıtlayabilirim.

kanıt
(Kanun) voucher
kanıt
support document
kanıt
witness
kanıt
{i} case

The police have uncovered new evidence related to the case. - Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır.

kanıt
evidence, proof
kanıt
convincing proof
kanıt
log. premise
kanıt
confirmation
kanıt
supporting document
kanıt
averment
kanıt
evidence, proof delil
kanıt
pledge
Турецкий язык - Турецкий язык
Kanıtla gösterilmiş, müdellel
KANIT
(Osmanlı Dönemi) Ümidi tamamen sönmüş. Ye'se düşmüş, ümitsiz, kederli, hüzünl
Kanıt
delil
Kanıt
argüman
Kanıt
burhan
kanıt
Anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey
kanıt
Sonurguya ulaşan bir uslamlamanın dayandığı gerçek, delil
kanıt
Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanı verici belge, delil: "Kanıtı gazetenin ikinci sayfasındaki damızlık haberiydi."- Ç. Altan
kanıt
Kanı verici öge; anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey
kanıt
Gerekli ve zorunlu sonuca ulaşan bir muhakemenin dayandığı gerçek
kanıt
Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanı verici belge, delil