She had lived in Hiroshima until she was ten.
- On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.
I'll wait here until she comes.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
I cannot start till six o'clock.
- 06:00 ya kadar başlayamam.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
Linda can dance as well as Meg.
- Linda Meg kadar iyi dans edebilir.
Your car is three times as big as this one.
- Senin araban bunun üç katı kadar büyük.
Belgium is not as big as France.
- Belçika Fransa kadar büyük değildir.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
The news surprised him as much as it did me.
- Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
- Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
Nobody will pay that much for something like that.
- Hiç kimse öyle bir şey için o kadar çok ödemeyecek.
Tom would never ever do something like that.
- Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.
However hard you may study, you can't master English in a year or so.
- Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.
Ten to one it'll clear up in an hour or so.
- Bire karşı on bir saate kadar hava açılacak.
You must keep the plan secret until someone notices it.
- Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
I really wonder how much the inheritance tax will amount to.
- Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.
Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week.
- Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
She can be trusted to some degree.
- Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
- Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius.
- Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.
He earns three times as much as I do.
- O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.
The news surprised him as much as it did me.
- Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
When I was young, I tried to read as many books as I could.
- Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.
You should read as many books as you can.
- Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.
Got into debt right up to my ears.
- Gırtlağıma kadar borca battım.
My son can count up to a hundred now.
- Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
Don't race the car. We want to make it go as far as possible.
- Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
Why don't you wait here while I finish what I'm doing?
- Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?
We had no choice but to wait for a while until the store opened.
- Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.