kadarıyla

listen to the pronunciation of kadarıyla
Турецкий язык - Английский Язык
for all
as far as

As far as I know, he won't come. - Bildiğim kadarıyla, o gelmeyecek.

As far as my experience goes, such a plan is impossible. - Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.

so far as

He is, so far as I know, a good guy. - Bildiğim kadarıyla, o iyi bir adam.

So far as I know, she is still unmarried. - Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.

in so far as
kadar
so
kadar
as
kadar
{e} until

You can wait until the cows come home! - İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!

She had lived in Hiroshima until she was ten. - On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.

kadar
{e} till

I cannot start till six o'clock. - 06:00 ya kadar başlayamam.

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

kadar
as well as

He speaks Spanish as well as French. - O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

kadar
as as
kadar
as near as
kadar
as big as

This cat is as big as that one. - Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.

Belgium is not as big as France. - Belçika Fransa kadar büyük değildir.

kadar
as much

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

kadar
so as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning. - Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.

kadar
something like

Tom would never ever do something like that. - Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

kadar
or so

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

I expect to stay in Boston a day or so. - Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.

kadar
insomuch as
kadar
some

I must have it done somehow by six. - Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.

All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive. - Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.

kadar
amount

What is the total amount of money you spent? - Harcadığın para toplam ne kadar?

I really wonder how much the inheritance tax will amount to. - Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.

kadar
as much ... as
kadar
degre

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

kadar
amounting
kadar
as... as
kadar
about

The population of Italy is about half as large as that of Japan. - İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

kadar
degree

The suspect was given the third degree until he confessed his crime. - Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

kadar
proportion
kadar
as much as

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

The news surprised him as much as it did me. - Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.

kadar
up to the
kadar
untill
kadar
as many

Lucy has as many friends as I do. - Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.

You should read as many books as you can. - Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.

kadar
as ... as
kadar
to from
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bildiğim kadarıyla
for aught I know
bildiğim kadarıyla
as far as I know
bilindiği kadarıyla
as far as is known
gördüğüm kadarıyla
as far as I can see
hatırladığım kadarıyla
to the best of my recollection
ilgilendiğim kadarıyla
all I care
kadar
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
kadar
up to

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water. - İnsan gıda olmadan 40 gün kadar yaşayabilir fakat susuz en fazla 7.

kadar
about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
kadar
more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
kadar
inasmuch as
kadar
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
kadar
as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
kadar
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
kadar
(süre) by
kadar
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
kadar
amount; much: O kadar ver. Give that amount
kadar
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
kadar
pending
kadar
so long as

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

kadar
as far as

As far as I remember, he didn't say that. - Hatırladığım kadarıyla, o onu söylemedi.

We walked as far as 6 kilometers. - Biz 6 kilometre kadar yürüdük.

kadar
while

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

kadar
to
kadar
upto
kadar
up
kadar
when

Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her. - Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.

No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career. - Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.

Английский Язык - Английский Язык

Определение kadarıyla в Английский Язык Английский Язык словарь

Kadar
{i} family name
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение kadarıyla в Турецкий язык Турецкий язык словарь

kadar
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
kadar
Dek, değin
kadar
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
kadar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
kadar
Denli
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde
kadar
Miktarda, derecede
kadar
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
kadar
Süre belirtir
kadar
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
kadar
Ölçüsünde, derecesinde
kadar
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

kadar
Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
kadar
ila
kadarıyla
Избранное