kırın

listen to the pronunciation of kırın
Турецкий язык - Английский Язык

Определение kırın в Турецкий язык Английский Язык словарь

kır
prairie

Laura Ingalls grew up on the prairie. - Laura Ingalls kırda büyüdü.

kır
{i} grizzle
kır
field

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

Cattle were grazing in the field. - Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.

kır
countryside

Tom and Mary took a long walk through the countryside. - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.

The countryside is beautiful in the spring. - Kırsal İlkbaharda güzeldir.

kır
Moor
kır
{s} grey
kır
{f} broke

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

This window has been broken for a month. - Bu pencere bir aydır kırıktır.

kır
{i} fell

The horse broke its neck when it fell. - Düşen at boynunu kırdı.

I knew I'd broken my wrist the moment I fell. - Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.

kır
blot
kır
wild

The field is full of wild flowers. - Tarla kır çiçekleriyle dolu.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

kır
the country

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

We spent a quiet day in the country. - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.

kır
the wild

Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red. - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.

I saw the girls pick the wild flowers. - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.

kır
slopes
kır
hoar
kır
breake
kır
wilderness
kır
grizzled
kır
country

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

We spent a quiet day in the country. - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.

kır
heath
kır
break up

Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day. - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.

kır
{f} shattering
kır
{f} broken

He got a broken jaw and lost some teeth. - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.

Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him. - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.

kır
{f} break

She breaks a dish every time she washes dishes. - O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.

The last straw breaks the camel's back. - Devenin belini kıran son saman çöpü.

kır
{f} breaking

I had no difficulty breaking the lock. - Kilidi kırmakta zorlanmadım.

I must apologize to you for breaking the vase. - Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.

kır
{f} shattered

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

kır
shatter

Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates. - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.

mırın kırın
hum and haw
kır
countryside, the country, rural area
kır
grey, gray; grey, gray; (saç) hoary, hoar
kır
grayish
kır
moorland
kır
(Tabiat Doğa) de: Heideland heath
kır
frosty

Young plants should be protected in frosty weather. - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.

kır
grayness
kır
uncultivated and open country
kır
greyish
kır
grizzly
kır
gray

Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't. - Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.

Tom was wearing a gray suit with a red tie. - Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.

kır
bent

The bamboo bent but did not break. - Bambu eğildi ama kırılmadı.

kır
diffract
kır
rive

Tom and Mary picked some wildflowers by the river. - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.

kır
refract
kır
griseous
kır
ruffle
kır
weald
kır
knap
kır
champaign
kır
riven
mırın kırın etme
hums and haws
mırın kırın etmek
to hem and haw and make some feeble objections
mırın kırın etmek
hum and haw
mırın kırın etmek
to show reluctance, to grumble
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение kırın в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Kır
(Osmanlı Dönemi) BEYABAN
Kır
sahra
Kır
(Osmanlı Dönemi) BERİYYE
kır
Bu renkte olan. Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer: "Araba tenha, düz yolda tıkır tıkır gidiyor, ara sıra kır kokuları getiren hafif bir rüzgâr esiyordu."- Ö. Seyfettin
kır
Kulağı beyaz işaretli keçi
kır
Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk: "Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer: "Bizim kır evinde roman var; fakat roman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok."- F. R. Atay
kır
Tarla
kır
Bu renkte olan
kır
Orman, dağ vb.ne karşıt olan açıklık yer
kır
Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
mırın kırın
Bir isteği kabul etmeme, nazlanma
mırın kırın etmek
Bir isteği yerine getirmemek için çeşitli sebepler ileri sürmek, nazlanmak