Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Many methods have been proposed for treating fractures of the atrophic mandible.
- Mandibula kondil kırıklarının tedavisinde birçok yöntem önerilmiştir.
Fadil died of skull fractures.
- Fadıl kafatası kırıkları nedeniyle öldü.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
He repaired the broken window of my house.
- O benim evin kırık penceresini tamir etti.
He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
Tom stared at the cracked phone screen.
- Tom kırık telefon ekranına baktı.
The windows in my room are cracked.
- Odamdaki pencereler kırık.
We were disillusioned with the result.
- Sonuçtan dolayı hayal kırıklığına uğradık.
Don't be disillusioned.
- Hayal kırıklığına uğrama.
She failed the examination and I was greatly disappointed.
- O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
My mother was disappointed by my failure.
- Hatamdan dolayı annem hayal kırıklığına uğradı.
His castle was made of broken glass.
- Onun kalesi kırık camdan yapılmıştı.
A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
- Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
I had some bad breaks.
- Bazı kötü kırıklarım vardı.
X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
Tom stared at the cracked phone screen.
- Tom kırık telefon ekranına baktı.
I want to find my old cracked mirror.
- Eski kırık aynamı bulmak istiyorum.
He stuck the broken pieces together.
- O, kırık parçaları birlikte yapıştırdı.
Tom tried to put the broken pieces back together.
- Tom kırık parçaları tekrar birleştirmeye çalıştı.
Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?