In my village, there is a small, narrow footbridge over a brook.
- Benim köyümde, bir dere üzerinde küçük, dar bir yaya köprüsü vardır.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
I ate potato flavoured village bread in my hometown, Bolu.
- Memleketim Bolu'da patates aromalı köy ekmeği yedim.
Tony saw green fields and small, quiet villages.
- Tony yeşil alanlar ve küçük, sessiz köyler gördü.
It is said that Japanese rural villages had changed a lot.
- Japon kırsal köylerinin çok değiştiği söylenir.
The rural exodus depopulated entire villages in this region of Germany.
- Kırsal göçü Almanya'nın bu bölgesindeki bütün köylerin nüfusunu azalttı.
Tom didn't like living in the country.
- Tom köyde yaşamayı sevmiyordu.
Country people are often afraid of strangers.
- Köylü insanlar genelde yabancılardan korkar.
Many peasants died during the drought.
- Birçok köylü kuraklık esnasında öldü.
I am nothing but a poor peasant.
- Fakir bir köylüden başka bir şey değilim.
Better to be a dog in a city than a man in a hamlet.
- Şehirde bir köpek olmak küçük bir köyde bir insan olmaktan iyidir.
Even if only one Russian hamlet were to remain, Russia would revive.
- Sadece bir Rus köyü kalsa bile, o zaman bile Rusya yeniden dirilecektir.