Man returns to his phylogenetic roots in panic situations.
- İnsan, panik durumunda filogenetik köklerine döner.
If you have no food, you got to eat roots and insects in order to survive.
- Yiyeceğiniz yoksa, hayatta kalmak için kökleri ve böcekleri yemek zorundasınızdır.
Jazz has its roots in blues.
I have both Irish and German roots.
Such languages as Russian, Polish, Czech and Bulgarian have common Slavic roots.
- Rusya, Polonya, Çek ve Bulgaristan'ın ortak Slav kökleri var.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin köküdür.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
It was a radical change.
- O bir köklü değişiklikti.
His idea will radically alter our way of life.
- Onun fikri yaşam tarzımızı kökünden değiştirecektir.
The custom originated in China.
- Gelenek Çin kökenlidir.
I have French nationality but Vietnamese origins.
- Milliyetim Fransız ama Vietnam kökenliyim.
The orchardist grafted an apple bud onto the rootstock.
- Meyve bahçesi uzmanı bir elma tomurcuğunu kök gövde üzerine aşıladı.