izin verme

listen to the pronunciation of izin verme
Турецкий язык - Английский Язык
(Bilgisayar) deny
permitting
toleration
(Kanun) licentiation
(Bilgisayar) disallow
empowering
(Hukuk) granting
excuse
izin vermek
permit
izin vermek
let

Tom didn't intend to let Mary kiss him. - Tom Mary'nin onu öpmesine izin vermek niyetinde değildi.

I stood aside to let them pass. - Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.

izin vermek
allow

You have to allow for the boy's age. - Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.

Tom stepped aside to allow Mary to pass. - Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.

izin vermek
warrant
izin vermek
consent
izin vermek
enable
izin vermek
{f} authorize
izin ver
(Bilgisayar) allow

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

Allow me to introduce Mayuko to you. - Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
izin ver
(Bilgisayar) permit only
izin vermek
allowed
izin vermek
allow to be
izin vermek
authorization
izin vermek
tolerate
izin vermek
(deyim) give one's blessing
izin vermek
give somebody the green light
izin vermek
stand for
izin vermek
admit
izin vermek
allow to
izin vermek
make allowances for
izin vermek
be in the clear
izin vermek
give green light
izin vermek
(Askeri) discharge
izin vermek
authoritize
izin vermek
give permission
izin vermek
(Dilbilim) let loose
izin vermek
have

You have to let me talk to her. - Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.

You have to let me talk to him. - Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.

izin ver
let

You can drink water, but you can also let it walk. - Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.

Will you kindly let me have a look at it? - Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?

izin ver
make allowances for
izin ver
allow to be
izin ver
made allowances for
izin ver
{f} permitted

They were not permitted to cross into Canada. - Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

izin ver
{f} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin ver
allow to
izin ver
{f} allowed

No ambiguities are allowed in a contract. - Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

izin ver
{f} consent

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

izin ver
{f} permit

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

izin ver
let&
izin vermek
free
izin vermek
countenance
izin vermek
excuse
izin vermek
empower
izin vermek
say the word
izin vermek
suffer
izin vermek
admit to
izin vermek
to give permission
izin ver
allowto
izin ver
countenance
izin vermek
sanction
izin vermek
give smb. notice
izin vermek
1. to give permission. 2. (Askeriye) to discharge. 3. obs. to dismiss, fire
izin vermek
license
izin vermek
permit of
izin vermek
(Hukuk) to license
izin vermek
indulge
izin vermek
licence [Brit.]
izin vermek
authorise
izin vermek
a) to give permission, to consent b) to let, to allow, to permit c) to license, to licence d) to discharge
izin vermek
{f} licence
izin vermek
brook
izin vermek
give smb. the green light
seni üzmesine izin verme
don't let it get to you
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение izin verme в Турецкий язык Турецкий язык словарь

İzin verme
(Hukuk) MÜSAAFE
izin verme
Избранное