izin verir

listen to the pronunciation of izin verir
Турецкий язык - Английский Язык
lets

He often lets me use his typewriter. - Çoğunlukla daktilosunu kullanmama izin verir.

She always lets her children do what they want to. - O, her zaman çocuklarına istediklerini yapmalarına izin verir.

allows

This security system allows us to trace employees movements anywhere they go. - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.

Kawa is an implementation of Scheme for JVM that allows to take advantage of all the Java’s libraries. - Kawa bir JVM(Java Sanal Makinesi) gerçekleştirme projesidir.Bu bütün Java kütüphanelerini avantajlı bir şekilde kullanmaya izin verir.

izin ver
(Bilgisayar) allow

Allow me to introduce Mayuko to you. - Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
izin ver
(Bilgisayar) permit only
izin ver
let

Mary does not let her sister borrow her clothes. - Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.

Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through. - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.

izin ver
make allowances for
izin ver
allow to be
izin ver
made allowances for
izin ver
{f} permitted

He decided that if God didn't exist then everything was permitted. - Tanrı olmasaydı, o zaman her şeye izin verileceğine karar verdi.

They were not permitted to cross into Canada. - Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.

izin ver
{f} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin ver
allow to
izin ver
{f} allowed

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

You will be allowed to use this room tomorrow. - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.

izin ver
{f} consent

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

izin ver
{f} permit

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

izin ver
let&
izin ver
allowto
izin ver
countenance
izin verir
Избранное