izin verilen

listen to the pronunciation of izin verilen
Турецкий язык - Английский Язык
(Bilgisayar) permitted

I wasn't the only one who was permitted to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

(Bilgisayar) allow

I wasn't the only one who was allowed to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

That's the last gift you are allowed to give to Tom. - Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.

allowed

I wasn't the only one who was allowed to do that. - Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.

That's the last gift you are allowed to give to Tom. - Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.

authorized
allowing
permited
permissible
allowable
izin verilen ikmal listesi; takım adalar deniz şeridi; anahtar yer bulma yönlend
(Askeri) allowable supply list; archipelagic sea lane; assign switch locator (SL) routing; authorized stockage list (Army)
izin ver
(Bilgisayar) allow

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

My father won't allow me to keep a dog. - Babam benim köpek bakmama izin vermez.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
izin ver
(Bilgisayar) permit only
izin ver
let

I can't let him alone. - Ben ona tek başına izin veremem.

Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through. - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.

izin ver
make allowances for
izin ver
allow to be
izin ver
made allowances for
izin ver
{f} permitted

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

izin ver
{f} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin ver
allow to
izin ver
{f} allowed

You will be allowed to use this room tomorrow. - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

izin ver
{f} consent

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

izin ver
{f} permit

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

izin ver
let&
izin ver
allowto
izin ver
countenance
verilen izin
granted permission