iyileştiren

listen to the pronunciation of iyileştiren
Турецкий язык - Английский Язык
remedial
curative; providing a remedy
tending or intended to rectify or improve; "a remedial reading course"; "remedial education"
tending to cure or restore to health; "curative powers of herbal remedies"; "her gentle healing hand"; "remedial surgery"; "a sanative environment of mountains and fresh air"; "a therapeutic agent"; "therapeutic diets"
Affording a remedy; intended for a remedy, or for the removal or abatement of an evil; as, remedial treatment
intended to correct or improve deficient skills in some subject
Remedial action is intended to correct something that has been done wrong or that has not been successful. Some authorities are now having to take remedial action
{s} serving to fix, corrective; designed to improve one's skills
Remedial activities are intended to improve a person's health when they are ill. He is already walking normally and doing remedial exercises
tending or intended to rectify or improve; "a remedial reading course"; "remedial education
Remedial education is intended to improve a person's ability to read, write, or do mathematics, especially when they find these things difficult. children who required special remedial education
iyi
decent

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

Tom got a decent grade on the test he took last week. - Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.

iyi
well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

Copper conducts electricity well. - Bakır elektriği iyi iletir.

iyi
{s} good

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

iyi
fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

iyi
{s} kind

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

iyi
{s} just

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

iyi
all right

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

iyi
{s} alright

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

iyi
{i} B
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine. - Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

iyi
likely

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

iyi
in good health, well. İ
iyi
right

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom can dance fairly well, can't he? - Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

iyi
o.k
iyi
nice

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

iyi
pretty

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

Tom is pretty good at playing piano by ear. - Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
insan ırkını iyileştiren
eugenic
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

He can read well enough. - O yeterince iyi okuyabilir.

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

iyi
okay

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

iyi
OK, OK
iyi
agree

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

iyi
bonzer
iyi
whole

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
yaraları iyileştiren
vulnerary
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение iyileştiren в Турецкий язык Турецкий язык словарь

iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
İyi
(Hukuk) BONUS
iyileştiren
Избранное