iyi!

listen to the pronunciation of iyi!
Турецкий язык - Английский Язык
(deyim) that's it
decent

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

{s} good

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

{s} kind

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

I'll never forget your kindness as long as I live. - İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

{s} just

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

all right

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

{s} alright

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

OK
decently
great

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

{i} B
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

to the good
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

benevolent
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

(Konuşma Dili) copacetic
passable
kindly
cool

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

(Argo) keen
beneficent
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

(Konuşma Dili) up to the mark
well-

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

Benjamin Harrison's campaign was well-organized. - Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.

prolificness
(Konuşma Dili) bully for you
{s} happy

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

likely

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

in good health, well. İ
right

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Mr Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

goodish
bonny
{s} fair

Tom can dance fairly well, can't he? - Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

o.k
nice

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

pretty

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

Tom knows Mary pretty well. - Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.

up to scratch
salubrious
is good
good to
a well
gratifying
agreeable
well enough

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

plentiful, abundant
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
sound

Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him. - Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

okay

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

I think I’m going to be okay. - Sanırım iyi olacağım.

OK, OK
agree

We all agreed it was a good idea. - Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

dandy
handsome

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

bonzer
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

vintage
enviable
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

{f} luxuriate
Турецкий язык - Турецкий язык
Bol, yararlı, kazançlı
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
Yeterli, yetecek miktarda olan
istenilen nitelikleri taşıyan
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
Yerinde, uygun
Esen, sağlıklı
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
bih
İyi
(Hukuk) BONUS